20230813

bir damla düşüyor, yoğunlaşmış varlığına inat; "düşmeyeceğim!" diyor. halbuki düşmekte, boylu boyunca uzanan gökyüzü boyunca. onu ne tutabilecek bir kap var, ne bir bulut, ne bir ağ... damlanın inadı büyük. inkarı güçlü. yerçekimine ve boşluğa kafa tutuyor onu sarıp sarmalamakta olan. 
tüm bunlar olurken, yok oluşuna doğru süzülmekte olduğunu anlayamıyor. koşa koşa gidiyor fakat durduğunu sanarak. bu ne yaman çelişkidir?
inat, onu zorluyor.
inat, gözüne bir perde gibi inmiş.
zihin, beden ve ruh bile fren pedalını bulamıyor bu iradenin.
her biri şaşkın, birbirine bakıyor.
damla düşmekte, cansızlığına bir saniye kala, mesafeden anlıyor olup bitecekleri...

kabul etmek, hisleri yaşamak, tek başına yası sindirmek, yasla yüzleşmek, kayıpla vedalaşmak, şu bu... derken, kayboluyoruz fakat her tecrübe farklı, her yöntem farklı. aynı bedenin maruz kaldığı yaslar bile birbirinden farklıyken, bunun bir reçetesi, bir prospektüsü, bir kılavuzu olacağına dair ahkam kesişimiz neden? bize neyin iyi geleceğini bilmek, tecrübe öncesinde ve süresince mümkün değil pek.
tecrübeyle edinilmiş hiçbir yöntemin çalışmayışı, bizim şu anki durum, konum ve hayatın hangi döneminde olduğumuzla ilgili de olabiliyor. yani, bilgi, ihtimal ve koşullar sürekli değişken. hiçbir tecrübeyi sabitleyemiyoruz, o yüzden "tecrübeyle sabit" fikrine çoğu açıdan karşı çıkıyorum.
sabit olabilecek tek şey; hissettirdiği çaresizlik olabilir. bu çaresizlikte kendi yeni yolumuzu bulmakla meşgul olamayacak kadar çökkün olmanın sıkıntısı da büyük bir bunalım...

neye ihtiyacımız olduğunu bulup uygulamanın, bir diğerinin özgürlük alanına girmeden ihtiyacı karşılamanın bir yolu mümkün mü? talepkar ve tacizkâr olmaksızın bir anlam arayışında, hastalanmadan ve insanlığımızın ispatının tatminini de yaşayarak, bu düşüşü ölmeden atlatmamız mümkün mü?..




Hiç yorum yok: