20111005

rollo may'in 'yaratma cesareti'ni armağan etmiştim bir zamanlar birine.
geçen hafta sonu da kendime 'özgürlük ve kader'i...
okuyanus basmış kitabı.
çeviri ilk bir kaç sayfada beni fena halde zorladıysa da, çevirmenin diline alıştım ve kendimi -ingilizce düşünmemeye gayret ederek- okumaya zorladım, zorluyorum.

may, danışanlarından birinin kıskançlık krizlerinden nasıl kurtulup özgürlüğüne kavuştuğunu anlatmış. her şeyin dönüp dolaşıp çekirdek ailenin seninle olan iletişimine bağlı olduğunu idrak etmek çok acayip. olaylar sürekli bir etkene bağlı. sen kendin edilgensin ve eyleme başladığın zaman, bir diğerinin etkeni haline geliyorsun. en basit haliyle; anneyle olan ilişkideki arıza, senin bir diğeriyle olan ilişkinin arızasının ham maddesi oluveriyor. bu ham madde ile tanınıyor, algılanıyor ve yargılanıyorsun.
bunun hoş olmadığını kendin de idrak ediyor ve "ben böyle değilim, bu benim tarzım, doğam değil" diyorsun ama karşındaki seni dinlemek istemediği sürece ne kendini tam olarak ifade edebiliyorsun, ne de karşındaki ile sağlıklı bir diyalog kurabiliyorsun.
bazı insanların hayatlarımızda iyi-kötü 'dönüm noktalarına' sebep olmaları da buna bağlı demek ki.
görmeye alışmadığın türde bir dinamik, senin daha önce içinde hiç karşılaşmadığın bir sen ile yüzleşmene ve onu tanımana vesile olabiliyor.
bunu sevip sevmemene bağlı olarak da ilişki şekilleniyor.

may'in anlattığı danışanın, başka erkeklerle de beraber olmayı talep eden ve bu konuda hiçbir şekilde sorgulanmak istemeyen bir kız arkadaşı var. danışan ve kadın birbirlerini çok seviyorlar ve kadın sık sık adamla evlenmek istediğini dile getiriyor. ama adamın başından kötü bir evlilik deneyimi geçmiş ve tekrar o kulvara girecek gücü yok. çok başarılı ve popüler bir mimar olan bu danışan, etrafında çok sayıda arkadaşı ve kendisiyle ilgilenen başka kadınlar olmasına rağmen; bu son derece özgür kadından bir türlü ayrılamıyor. kadının başka erkeklerle yaşadığı ilişkiler adamı çok rahatsız etse de hiçbir zaman bunu net bir şekilde ifade edip kadına "başka erkeklerle yatmanı istemiyorum" demiyor.
danışanın anne-baba ilişkisine döndüklerinde; babanın evi terk etmiş olduğu, annenin aşırı sinirli, dengesiz, önceden kestirilemeyen bir yapıda olduğu ve bir de -teşhis konulmuş- şizofren kız kardeşi olduğu görülüyor.
may, bu kadınlara karşı kendini daima yumuşaklıkla ifade ettiğini belirten danışanının bu kadınlarla iletişim kurmasının tek yolunun onlarla, onlardan vaz geçmeden, sonsuza kadar büyük bir sorumlulukla sevip kollayarak kurabileceğini düşünmüş olmasına bağlıyor. aynı sebeple de, kendisine çok acı çektirmesine rağmen hala sevgi ve tutkuyla bağlı olduğu bu özgür sevgiliden de kendini bir türlü koparıp özgürleşemiyor.


bütün bunları okuyunca insan kendisine de pay çıkarıyor ve yaşadığı şeylerle ilgili şahsi bir muhasebe başlatıyor tabii.
daha önce cevaplamış olmama rağmen ikna olmadığım bir takım sorularımı öylece kabul etmem gerektiğini sezdim uzun zaman sonra ilk defa, aydınlıkla.
bu güzel bir şey.
buna benzer ilişkiler kuran arkadaşlarım, anneler, babalar ve acılar olduğunu tekrar hatırlayıp, hüzünlendim de...

hayatı ve tecrübeleri sadece mekanik hareketlerle, mekanik hareketler olarak algılayan insanlar var. gıpta ediyorum.
çoğunlukla öyle olsak, mutlu olabilirdik belki ama insan olabilir miydik; bilemiyorum...

Hiç yorum yok: