20111012

migren

bir türlü anlaşamadığım bir uzuv adeta, bu bana.
canı istediği zaman ağrıyacak; biraz susuz, biraz uykusuz kalınca beden, o hemen vızıldayacak...
en kötüsü de, evdeki kaynaklarla kendisini yatıştıramadığımda, beni "namerde muhtaç edecek" bir kalleştir ayrıca.
aile saydığım, samimiyetime inanmasından başka bir şey istemediğim insanların karşısında cüceleştiren, onları bana yalan söylemeye yönelten bir asalak.
ama sanırım en iyi de dost!
suratıma şamar gibi inen acı diliyle, bana gerçekleri daha net telaffuz edecek başka bir araç görmedim...

en ihtiyaç duyduğum insana dün akşam ve gece boyunca telefonla ulaşamadım.
23.30'daki denememde telefonu kardeşi açınca, telefonunu evinde unutmuş olduğu gerçeği ile bütünleştim.
sonra düşündüm: bütün gün okulda olacaktı ve sonrasında da dört saatlik bir kayda girecekti. mis!
akşam 6-6.30 gibi sezmeye başladığım migren 22.30 gibi şiddetini artırdı.
genelde yarım doz advil onu dayanılır hale getiriyor.
gel gör ki, evde sadece asprin vardı. onu alıversem, kan sulanır ve ağrım 300 beygir gücüne erişirdi.

evde yalnızken, böyle saçma sapan bir ağrı yüzünden paniğe kapıldığımda, kendime olan saygım yerle yeksan oluyor. öylesine baskın bir 'muhtaç olma' yaşıyorum ki etrafımdakilerden yardım isteyememe ve bir yandan da yardıma deli gibi ihtiyacım oluşu birbirine karışıyor.
bana gecenin o saatinde -makul düşününce- yardım edebilecek çok az insan var.
beni o şekilde gördüğünde utanıp sıkılmayacağım insanları düşününce hele, sayı daha da azalıyor.
arayarak yardım istemek hiç benim kalemim bir hareket olamadı.
oldurmaya çalışınca da anlaşılan, yüzümüze gözümüze bulaştırıyoruz.

curls'e ulaşamamak, beni utanarak diğer seçeneğe yönlendirdi.
diğer seçenek "ha, öyle mi? ama ben karşıdayım." dedi en hıyar ses tonu ile.
"rahatsız ettik" herhalde diye düşünüp, daha da kötü hissederek telefonu kapattım.
bu arada, ne hikmetse, kendisinin bana yalan söylediğini düşünüyorum.
bence karşıda falan değildi. çünkü bu bana ilk yalan söyleyişi değildi.
beni kafasındaki insanlarla karıştırıyor hala. onu da bir öğrenemedik!

tam da o esnada, migren bana acı diliyle şunları öğütledi:

"artık o insanı işlerine karıştırma. gebersen de karıştırma. çünkü o, çoktan geberdi.
bırak, ait olduğu yerde, toprağın altında kalsın.
tanrısal göklerden ineli çok olmuştu. bırak artık o ölünün saçını, kulağını, burnunu, kolunu çekiştirmeyi!
aile mensuplarından çok uzak bir yere gömdün onu. mezarını kazıp durma!"

acı ama gerçek. net.
bir ölünün yeniden ölüşü ve bir canlının yeniden dirilişi böylece gerçekleşti.

curls, gece 1'e doğru bana ulaşmayı başardı.
elinde elma ve advil ile kapımı çaldığında ağrım sevinçten hafiflemişti bile.
aile olmak böyle bir şey.
itin götüne girmiş gibi hissetsen de saçını okşayabilen birinin var oluşu, şimdiye kadar yaşadıklarımı siler, geçer ve sonunda kumun altına gömebilir bile.


not:
bu yazı, kadıköy sokaklarında edindikleri, kurdukları ve yaşattıklarını sandıkları arkadaşlık, aile ve pseudo-samimi ilişkileri ile zekalarını, bedenlerini ve yaşlarını heba eden bir takım yaratıkların, kendilerini ait hissettikleri çöplükte çürümelerini temenni eder bir hissiyat ile yazılmış ve ta kendilerine ithaf edilmiştir.

4 yorum:

piklop dedi ki...

http://www.siirleri.org/siir/635/D%FC%FEl%FCyor+%D6l%FCm%FCn%FC+Ruhi+Bey.html

Nesta dedi ki...

yorumun eksik gelmiş galiba, tamamını göremiyorum ve açamıyorum Piklop...

piklop dedi ki...

Düşlüyor Ölümünü Ruhi Bey / Edip Cansever

Niye ölmemeli öyleyse
Yaşamak mutlu bir devinimse.

Ölüsünü bekliyor Ruhi Bey
Bir yanda Ruhi Bey bir yanda ölü
Ve görmemek ister gibi ölüyü
Oturmuş bir iskemleye.

Ben ki bir ölüyü beklemekle geçirdim geceyi
Bir ölüyü ve ölünün bütün inceliklerini.

Getirdiler beni sayrılar evine bir sabah
Asansörle yukarı çıkardılar
Tertemiz bir yatağa yatırdılar - ben böyle istedim böyle oldu -
Oda numaran 283'dü aklımda doğru kaldıysa
Pencereden tepeler görünüyordu, bulutlar ve birtakım kuşlarla devinen tepeler
Yakınımdan geçiyordu bazı kuşlar da
Beyaz bir saat asılıydı duvarda. Duvarın her yerinden
Bembeyaz saatler asılıydı
Ve her şey o kadar beyazdı ki, ayrıntılar
Yılların eklem yerlerini gösteriyordu sanki
Ve bütün eklem yerlerinde koskocaman bir ölü
Ruhi Beyin ölüsü
Hepsi de ur gibi beni
Sarmıştı ur gibi Ruhi Beyi
O gün sigara içtim akşama kadar
- İkinci gün aldılar sigaramı -
Ve saatler biraz sarardı
Sarardı bütün ayrıntılar.

Ve otuz sekizin altına düşmedi ateşim
Yataktan kalkamadım
O gece uyuyamadım sabaha kadar
Koridorlarda ayak sesleri, bağrışmalar
Kapı gıcırtıları ve acayip sesler

Bilmem böylece kaça çıktı beklediğim ölüler.

Üçüncü gün kan şişeleri, tüpler, serumlar
Doktorlar, hastabakıcılar
Aralıksız girip çıkmalar
Gidip gelmeler
Tepelerden pencereye akan kuşlar
Pencereye sıvanan kuşlar
Ve benim mutluluğumun altında
Kararıp yitti bütün ayrıntılar
Bir daha görünmedi
Ve artık hiç görünmeyen
Şişeler, tüpler, serumlar.

Ve o gün ilk defa ölüsünü gördü Ruhi Bey
Soğumuşgövdesini gördü
Donuk gözlerini, durmuş kalbini
Gördü neye benzerse bir ölü.

- Ben Ruhi Bey nasılım
- Mutlusunuz Ruhi Bey.

Yarın gazetelerde çıkacak ilanlarım
Ruhi Bey öldü
Bu ölüm töreninde mutlaka bulunacağım
Bir daha görmek için ölümü
Çelenkler yığılacak avluya
Ki benim sayısız ölülerime
Yaldızlı yapraklarını kıpırdatarak bakacaklar
Sevgiyle
Ve babam elinde gümüş kırbacıyla
Bir başına bir ölü
Annem bir limon görüntüsünün önünde giyinmiş ölümlüğünü
Ölüler halinde duracak onlar da
Dışımdaki ölüler, içimdeki ölüler
Bir alaşım halinde, donuk güneşin altında
Ve benim mutluluğumun altında
Akıp gidecek bütün kötülükler
Ölümün armaları gibi
Akıp gidecekler en sonunda

Niye ölmemeli öyleyse
Yaşamak mutlu bir devinimse.


KORO

(Çiçek sergicisi, meyhane garsonu, meyhane patronu, kürk tamircisi Yorgo,
Hayrünnisa, genelev kadını, otel katibi, cenaze kaldırıcısı Adem, akordeoncu
kadın, emekli postacı, vb.)

Çelenklerimizle geldik, yoktunuz
Ara sokaklarda, pasajlarda aradık, yoktunuz
Meyhanelere baktık, otellere sorduk, yoktunuz
Nerdesiniz, Ruhi Bey?


RUHİ BEY

O kadar bekledim ki, geliyorum
Ölümümü bekledim, geliyorum
Bir ölüyü ve ölünün bütün inceliklerini
Bekledim geliyorum.

Ben Ruhi Bey, mutlu olan Ruhi Bey
Ölümü gömdüm, geliyorum
Bir sonbahar günüydü, geliyorum
Güneşler buz gibiydi, geliyorum
Ve bütün kötülükler
Ölümün armaları gibiydi
Size anlatırım, geliyorum.

Hepsini, hepsini gömdüm, geliyorum
Havuzun kırık taşlarını - siz bilmezsiniz -
Limonluğu ve kırmızı konağı - siz bilmezsiniz -
Aynalarda kendini seven Ruhi Beyi - siz bilmezsiniz -
Ve bildiğiniz Ruhi Beyi -ya da pek bilmediğiniz -
Gömdüm ben, geliyorum.


KORO

İyi biliriz sizi biz, iyi biliriz
Nerdesiniz Ruhi Bey.

piklop dedi ki...

RUHİ BEY

Gömdüm hepsini, geliyorum
Bütün ölülerimi gömdüm, geliyorum.


KORO

Peki ya sonuç, Ruhi Bey, ya sonuç
Biz sizi tanımaz mıyız
Siz ne yaparsınız bundan sonra, biz ne yaparız
Bir bütünün parçalarıyız, bir bütünün parçalarıyız.


RUHİ BEY

Sonuç mu dediniz, ne dediniz, ne dediniz
Sonuç hiç gömülür mü, geliyorum
Ben yalnız ölülerimi gömdüm, geliyorum.


KORO

Doğrusu anlamıyoruz Ruhi Bey
Her insan biraz ölüdür
Biz ki bir bütünün parçalarıyız, biliriz
Her insan biraz ölüdür.


RUHİ BEY

İnsan yaşıyorken özgürdür
Yaklaştım iyice, geliyorum.


KORO

Her insan biraz ölüdür
Biz de biraz ölüyüz.


RUHİ BEY

Ölüler ki bir gün gömülür
İçimizdeki ölüler, dışımızdaki ölüler
İnsan yaşıyorken özgürdür
İnsan
yaşıyorken
özgürdür.