20110810

why not, nut?

sınırlarım ve kabiliyetim dahilinde ne kadar yöntemim varsa hepsini kullanarak, iletişim kurmaya çalışıyorum insanlarla.
ne hikmetse, anlaşmak konusunda hala başarısızım.
anlaştığımı sanmak konusunda ise tam tersi istikamette, başarılıyım.
tam olarak nerede başlamak ve nerede durmak konusunda uyuştuğum, kılımı bile kıpırdatmaksızın öylece durduğum günlerimi, senelerimi özlüyorum.
bu senelere ev sahipliği yapmış her şeyi de beraberinde...
ölenler, yaşayanlar ve yaşamaya çalışanları ile birlikte.

bugün garip bir şey oldu; hani "kalp krizi çok yabancı bir ağrıdır, vücutta bir şeylerin ters gittiğini zaten hemen bilirsiniz" derler ya -ama yine de kimse kriz geçiriyor olduğunu kendine itiraf edemez- bugün, hemen bugün ölecek olsam, ne hissederdim acaba diye düşünürken gülümsediğimi fark ettim.
yüzümdeki kaslar gevşediğinde anladım gülümsediğimi ve işte o zaman ilk defa ölecek olmaktan hiç korkmadığımı anladım.

karşımda sayamadığım kadar insan ölmüş ama ben kendiminkini hiç düşünmemiştim. hayatımdan sayamadığım kadar insan çıkmış, evler dağılmış, gözlerden sayısız yaş düşmüş, sayısız defa çarşaflar yıkanmış, çöpler dökülmüş, bardaklar kırılmış ama ben kendi kalbimin çatırtılarına hiç kulak vermemişim. yükleri omuzlamışım bağışıklığa aldanıp. "kırılmasın onlar" demişim, sessiz sedasız girdiğim yerlerden aynı sessizlikle çıkıp gideyim istemişim. kendime mukayyet olurken kaybolduğumu görmemişim. üzüntümün beslediği güvensizliği saklamak için zırhımı her gün parlattığımı fark etmemişim. insanlar sıkılmışlar benden, beni şikayet etmişler, arkamdan konuşmuşlar, bezmişler...
kimse gelip yüzüme konuşamamış.

ben bütün bu oyunu yanlış anlamışım.
escape butonunu ise söküp almışlar. ben kafası çalışan bir insan olarak seneca'ya danışsam ve onun fikirleri doğrultusunda hareket etsem şimdi, badem badem gözlerim, sırma sırma saçlarım olur mu?

ne dediğimi çok iyi biliyorum.
ve hiç korkmuyorum.

bugün gelse, çalsa kapımı,
açar, ikram ederim beş çayımı.
alsın beşini de kırsın isterse
boğazıma dayasın yeter ki keskin köşeyi
sonra uyanayım kucağında
okşasın saçımı desin bana "neredeydin?"
"her şeyi mi unuttun?"
cevap vereyim, zamanımı kollarına sereyim
büyüktür kulağı, ne de olsa ondan aldım armağanı
iade etsem, ayıp olmaz;
o yine bağrına basar beni.
aradığımı bulmaya geldiğimi bilir.
oltasının ucundayım, balığın ağzında
dıştan içeri bakan çıkıntıyı görmezdi kimse ne de olsa..
kabuğu çevir, öbür tarafa geç,
rüyada gör, gözlerinden öp, selamımı söyle.





1 yorum:

zönkiye dedi ki...
Bu yorum yazar tarafından silindi.