20140915

aydınlanmalar bağışıklık sistemine iyi gelir. "trust me."

bir kere karanlıklara dalınca, yüzeye çıkmak çok zor olabiliyor. böyle zamanlarda, dış dünyayla bağlantımı kestiği için ucunu bucağını yakalayamadığım, dörtnala zihnimden nefret ediyorum. bazen, bir saniyeliğine, her şeyi ayna gibi, çırılçıplak, en yalın ve gerçek haliyle gördüğümü sanıp sonra "bu sahip olduğumuz 5 aciz duyu organıyla neyi, nasıl görebiliriz ki?" diye düşünmekten kendimi alıkoyamıyorum. evvelden "şüphe" etiketi yapıştırarak, biraz da korktuğum şeylerin altından tam da o kırılgan anda süzülerek gözüken ne varsa, esas olan onlarmış, bugüne kadar enayilik edip kendimi kandırıp durmuşum gibi geliyor. bir nevi, üçüncü bir elim varmış da ben sırtımı sıvazlıyormuşum gibi...
ya da, dişlerin kırılır mesela rüyanda, o panik esnasında bir bilgi kenardan imdadına yetişir; 
"bu bir rüya aslında, uyanınca dişlerimi sapasağlam yerinde bulacağım." dersin, uyanırsın ve dişlerini yerinde bulursun...

öyle sanırken, çok da şaşırmamak lazım, hayatın kendisi işte böyle bir şey aslında. o dişleri yerinde bulamayabiliyorsun.

sen üzüntü ve sevinçler karşısında her türlü hazırlığını yaptığını sandığında, var olduğundan bile haberin olmayan, o oluş gerçekleştiğinde anca varlığı ile tanışabileceğin durum ve ardından hislerle karşılaştırabiliyor seni.
hakikatin sadece rayihası olabilecek bir şeyin, insanı bu denli tıka basa doldurup kırması, hayatta oluşumun sebebini sorgulatması çok acayibime gidiyor her seferinde. 

beni burada bu insanlarla tutan ne?
bu kadar kararmışken bile gidemeyişimin sebebi ne?

"sevmek" deme, yemezler.
bugüne kadar hangi sevgi gidişlere mani olabilmiş?

(5 yaş düşüncelerinin çullanması serisi vol.1)

Hiç yorum yok: