20121122

187 doğalgaz kaçağı ihbar hattı

içimde kocaman bir boşluk var.

bazen ben onun sevgi olduğuna inanıyorum.
açık havada, hava erik tadarken. erkiler ot, otlar ince ince clair de lune gibi hışırdar, bana evrenin kendisini tınlatırken. van gogh'un 'çiçek açmış badem ağacı'na uçuyor aklım. esniyorum, genişliyorum, öyle inceliyorum ki, zar gibi oluyor bedenim, tamamen bitişik ve tamamen ayrışık. 
bazen o boşluk, keder oluveriyor. neyin acısını çektiğimi tam olarak bilemez halde, göz kapaklarımda bir ağırlık, dudaklarımda göz yaşı tadı oluyor, ben daha ağlamıyorken. özlemle doluyorum sonra bir anda. diyorum ki "nerede bunca insan, neredeler? ne zaman gittiler ve ben idrak edemedim tüm o koşturmaca içinde bir saniye bile durup bu insanların toprağın altına karıştıklarını düşünemedim, inanamadım, onları oraya layığı ile uğurlayamadım..."
kendini düşünmek çok kolay.
kim bilir kaç kişi daha, kendinin varyasyonları ve permütatif çoğulları kadar başka türlü şeyler düşünüp irdeliyor kafasında tüm bunları.

mesela, benim aşk sandığım, aşka dair tanımım neydi?
bir gülücüğe karşı doğan hislerimin o boşluğu sevinç göz yaşlarıyla doldurması mı?
neyin özlemiydi bu?
aşık olduğumu düşününce iliklerime kadar özlediğim, hüngür hüngür ağlatan neydi?
seksle aşkı kalın bir çizgi ile ayırdığım bir noktada duruyordu aşkın kendisi.
çaresiz, savunmasız, çıplak, tam ortada, gözler üstünde hissettiren...
hiçbir neticeye, hiçbir sayıya ulaşmayan bir hesap-kitap ordusu, harıl harıl çalışan beynin içinde...

o koca boşluğa bazen umutsuzluk doluyor, daha da genişliyor.
bazen hislerime ben bile yetişemiyorum, nabzım yükseliyor, yanaklarım kızarıyor, benden önde, önce giden bir şeyler oluyor. duramıyorum. onlar koşuyor, zihnim atlıların arkasından bakan durgun su...

nitelikle, niceliği ayırt ederken zorlandığını düşünüyorum insanın.
"ne kadar çok" ve "ne kadar yok" ve "ne kadar sayılabilir" ile "ne kadar sayılamaz" şeyleri duygularla birleştirip yorumladıklarında çok farklı sonuçlar çıkıyor ortaya.
çokluk ve yokluk ayrılabilir, biri iyi biri kötü gibi düşünülebilir mi bunun gibi bir gecede?
daha bir saat evvel birlikte müzik yaptığım o insanları, arkamda bıraktığım, evlerine dağılmış onca insanı, o kalabalığı, o yoğunluğu düşünüp yoruluyorum.
tam olarak hangisiyim ben? hangisinde kendimi tamamlanmış hissediyorum?
müzik yaptığı insanların içinde heyecandan ölen miyim ben; yoksa metrodan indikten sonra yukarı çıkan tüneller boyu, köstebek gibi, yalnız başına evine yürüyen, az sonra yazacaklarını, kafasını kurcalayanları evirip çevirirken daha da yorulan mıyım ben?

hiçbirinde tamamlanmış hissetmiyorum. kendimi tamamlamak için bir şeye ihtiyaç duydum.
bir artı kutba. bir artı değere. kafamda, değişmez olmasına çabaladığım ama o da bir insan olduğu için başkalaşmaya mahkum bir yaratığa hayranlık besleyerek düzlüğe çıkarım sandım.

ve birden bire, bir ışık yanıyor kafamda:
insanların, daha tanrı ve vasıfları ve tanrısal, göksel imgeler yokken; numene varmasını anlamlı buluyorum...

"i close my eyes on this night,
 you're all that i see.."



"şimdi onlar düşünsün..."




4 yorum:

Sophie dedi ki...

Tam olarak hangisinde diyorsun ya, tam olarak hiç tamamlanmadığımızı düşünüyorum ben.Yarım yamalak tamamlanmalar da boşluğu doldurmaz.Belki tüm problem insanın hem doğa karşısında savunmasız hem diğer insanlar karşısında bir ''lupus''olduğunu kabul etmeyişidir.

Kişinin özlediği insanı rüyasında görmesi gerçeğinden daha gerçek gibi oluyor,neden? Rüyada raslantı/tesadüf olamaz mı? Bazen rüyaları kontrol eden bir makinamız olsa da hiç uyanmasak diyorum.

Nesta dedi ki...

senin bahsettiğin çaresizlik ve 'lupus' olma durumunu bence insanların hatrı sayılır derecede büyük bir kısmı kavrayabilecek, buna erişebilecek bir zihne sahip değiller, olmayacaklar da.

bunu yüz yüze konuşuruz bir gün. enine boyuna. :)

kişinin özlediği insanı rüyasında görmesinin 'daha gerçekçiliği', sen uyandıktan sonra da sırtında kalıyor tüm ağırlığı ile...
zevk mi alır, acı mı çeker zihin, bilemiyorum, orada herkeste hatlar karışıyor. ;)

ama rüyaları kontrol eden bir 'mekanizma'mız var aslında...
sadece "hiç uyanmama" butonunu geliştirememiş henüz, maalesef....


canımız: mēns...

Sophie dedi ki...

Konserlerin bitince görüşelim Nesta.Vefa'da boza içtiğimiz gün ne güzeldi. Özlemek ne güzel şey :)

Bu da iyiymiş.

http://www.youtube.com/watch?v=KTcrX17joIE&playnext=1&list=PLB9E34437FC5DE9FF&feature=results_main

Nesta dedi ki...

elbow öyle..


"the birds, are the keepers of our secrets..."

haberlşelim...