20120525

"sevdiğin şeyleri ve insanları şöyle bir araya toplayıp çekivermek lazım burundan içeri." inquit ali.
hatta kelimelere dökmedi, elleriyle yaptı, anlaştık.
"mutlu olmak, sevdiklerinle bir arada olmak değil midir?"

sana gerçekten huzur veren, yanında hiç bir saniye rahatsız olmadığın insanlarla bir arada. daha önce her ne olmuşsa olmuş. insanın kendini mutlu etme isteği bir lüks değil. olması gereken. bu basit ihtiyacın altında eğilip bükülmek, neden? hep en zor hak edilen şey; mutluluk, ne hikmetse!?
insanın haz alma ve aldığı hazzı belli etme güdüsü, yöntemleri daima utanç kaynağı olmuş, neden acaba?
şeyleri birbiriyle kıyaslayarak hayatta kalacağını ve mutlu olacağını sanan insanoğlu, kendisinin tam olarak neleri kaçırdığını ya da nelerde aşırıya kaçtığını bir başka insanın aynasında görüveriyor çünkü; çok acı değil mi?
kimse kendisinden tam olarak emin değil. herkes bir başkasının kendisine biçeceği değer ihtimalleri üzerinden kendine pay biçiyor. daimi kayıp, daimi eksi bakiye. daimi ezik, büzük bir duruş, pseudo-egolar, daimi huzursuzluk, tatminsizlik, daimi beklenti, beklenti, beklenti... bitmeyen bir sinirlilik hali.
başkasının sınırlarına tecavüz edilip durulduğu ve her gün binlerce örneğine şahit olduğu için insan bu kadar korumacı kendi sınırları konusunda. haksız mı?
zaten, sağ olsun; din, dinsel/-olmayan inanışlar, kurallar, duvarlar, bir 'regülatör' olmak zorunda oluşu, o regülatöre hesap verilecek oluşu gibi türlü kurgusal ürünlerle insanlar, insan olmaktan çıktılar.
kendini dinlemekten aciz bu yaratık, görme yeteneğini de kaybetti.
şimdi el yordamıyla sürdürdüğü hayatında, neye elini atsa, hayal kırıklığı...

(saniyenin 1/107081 kadar sürede akıldan geçenler vol#bilmemkaç)

Hiç yorum yok: