20111023

düğme

ben ortaokuldayken annemle birlikte çıkıp bir deri ceket almıştık. onu hala giyiyorum.
hatta onu ne zaman giysem kendimi biraz garip hissediyorum. tipik 90'lar!
biraz sonra köşeden jeff buckley çıkacakmış gibi bile oluyor...
beni saklayan, içinde daha rahat hissettiğim eşyalardan biri o deri ceket. 40 beden. bana iki beden büyük. belki de ondan. hantal ve salaş bir hali vardır. cepleri yamuk yumuk, düğmeleri beşyüz kere yenilenmiştir. hatta en son annem sağlamlaştırmıştı hepsini teker teker.
bugün, kadıköy'de bir tanesi kopup yere düştü. anca o zaman akıl ettim düğmelerin ne şekilde dikildiğine, sağlamlaştırıldığına bakmayı. eve dönüp dikiş kutusundan iğneyi ipliği çıkarıp işe koyuldım ama neticede, onun kadar sağlam ve düzgün dikemedim düğmemi.
çok acı bir his. insan çok garip oluyor.
annemi düşündüm. "keşke şimdi bunu o dikseydi" mi demek istedim yoksa düğmemi dikerken yanımda mı olmasını diledim, bilemiyorum. hepsi birden geldi hislerin.
bir ara kendimi emanet hissediyordum. şimdilerde çok azaldı ama ara sıra o his büyüyor ve çok netleşiyor.
emanet olmak.
zamana, kaldığım bu yere, insanlara... emanet edilmişim gibi bir his.

bunu yıkmıştım ben. ama sanırım ara sıra o mahalleden geçerken eskiden var olan binaları hatırlayıp bir takım hayalet hislere kapılabiliyor insan...

kasım yaklaşıyor.
içimdeki kendini bilmez o saat ne zaman alarm vereceğini çok iyi biliyor...

poe bu aralar da aynı şekilde hayalet hallerde...

"ah, the month of all months in the year..."

Hiç yorum yok: