20110529

mind boggling

bir arkadaşımın arkadaşı, daha dört aylık evli, trafik kazasında ruhunu teslim ediyor. karıcığı yanıbaşında kazaya takıklık ediyor, sıkıştığı araçtan çıkarıyorlar. perişanlık.
tam kendi ailenden uçup bir aile kurmaya çalışıyorsun, daha dört ay oluyor, işler birden değişiyor...

maksadım bu dramla olayı daha da dramatize edip, "üç günlük dünya! birbirimizi sevelim a dostlar" demek değil. hiç oraya bağlamayacağım, çünkü böyle yapmadığımızı biliyorum.
ağzımız hep lafta ama eller hep boş, kafalar da keza. aile ile ilgili bir şey söz konusu olduğunda hep başlıyor binlerce düşünce kafama üşüşmeye...
aile kurmak ve bunun zamansız dağılması çok acı.

ama aile olmayı ucuzlaştıran durumlar da var. ona, acıyabiliyoruz sadece...

ailemiz bizi dünyaya getiren kadın(anne) ve erkekten(baba) ibaret değil. yaşamımız boyunca aile duygularıyla sevip bağlandığımız insanlar oluyor. insanların topluluk halinde yaşama güdüsünün ödülleri bunlar.

insanlar "aile" olmayı nasıl algılıyorlar, orada başlıyor her şey. genel olarak iki eğilim oluyor biyolojik bağlardan gayrı bağlar kurulduğunda.
1)kollamak
2)kullanmak

burada muazzam bir karmaşa yaşıyor insanoğlu. kendi annelerini babalarını ve diğer bağlantıları pek kullanamıyorlar, ne hikmetse. -ataerkil kafa sağ olsun, elini kaldırıveriyor-
ama mesela, "aileden sayılır" denen arkadaşlar söz konusu olunca, iş değişebilioyr. üç-beş kişinin mutluluğu için bir gönül kırmak pek önemli sayılmıyor. o üç-beş kişi çünkü başka bir gönül yapmak için çabalıyor oluyorlar, mesela.
analitik zeka fazlası, duygusal zeka yoksunu toplumumuz için bu matematik çocuk oyuncağı. sil, çıkar, böl gitsin... ha, bir de, o kırılan gönül, hak ettiği için oradadır zaten.

mızmızlanmaya gerek yok, değil mi?

Hiç yorum yok: