20100428

'çocuklar gibi şendik' sandık..

23 nisan günü, erken saatlerde çimlerine koştuğumuz Caddebostan'da, tam da şöyle güzelce uzanacakken yanıma gelen sokak köpeğinden bahsetmiştim bir kaçınıza.
Ve tabii ki, sonrasında gelişenlerden de...
Ara sıra düşünüyorum da, şu ot kafalı salakları -kemiklerini kırmamak kaydıyla- kuşa benzetmediğime çok yanıyorum.

Fakat olayla ilgili, içimi en çok yakan şey aslında o da değil; o esnada koruduğumu sandığım alanımın içindeki maskülen varlıkların, davranışlarım konusunda hayrete düşmüş olmaları.
Adeta başkalaştığımı düşünmüşler, şaşkınlıkla karışık rahatsız olmuşlar ve bana hiç yakıştıramamışlardı.
Ben neden böyle hissettikleri üzerine o esnada fazla düşünmedim hatta, içerleyip kendilerini sarstığım için üzüldüm bile.

Sonra gördüm ki, hala sözlerimiz refleks olamamış. Hala bir beklenti içindeyiz.
Birbirimizi tüm mekanik ve hayvan yönlerimizle kabul etmeye milyonlarca ışık yılı kadar uzak olmasak bile, ben hala bunları düşünürken kendimi bir aptal gibi hissediyorum.

Bir arkadaşım, bugün adımın anlamı üzerine 2 saniye düşünmeye itti beni.
Ayşe, 'yaşayan' demek.
Bunu en basit haliyle 'yaşadığım her şeyi, sonuna kadar aynı coşkuyla yaşıyorum' şeklinde özetleyebilirim size. Her şeyi ama. Yemek, içmek, kavga etmek, sevmek, öğrenmek, okumak, anlamak, koşmak... Ne geliyorsa artık aklınıza.

Böyle bir insanın varlığı karşısında rahatsız oluyor, hayretlere düşüyor ve olduğu kişiyi kendisine yakıştıramıyorsanız, o insanın kendisi hakkında, kendisinden bile fazla şey biliyorsunuz demektir. Bu da, takdir edersiniz ki, çok BÜYÜK bir şey.

Bu yüzden, benimle ilgili, bilmediğim şeyleri benimle paylaşmak istiyorsanız, buradan sizi mesai saatleri içinde ofisime beklediğimi duyuruyorum.


Evet, hepinizi hala çok seviyorum.

Hadi bakalım.


Hiç yorum yok: