20090904

how everything we say and everything we do...

Bazı kafaları orda yalnız kaldıklarında görmek çok hoşuma gidiyor.
Nasıl da hemen uçuşup kaçışmaya başlıyor, filizleniyor, akıyor, çoşuyor.. Ne hoş!
Kargaşaya döndüklerinde -yalnız- (şu kelimenin birden bire tehdit / karşıt duruş havası oluşturması da çok acayip bi'şey) işlerin burda aslında ne kadar da karanlık, boğucu, köreltici ve "aynı bok" olduğunu idrak edecek olması bir yandan -yine- hoşuma gitmiyor değil.

Lazım.
"Nefes almak" tabir ettiği şeyi şu an yaşıyor bence; aylar önce neresiydi, hah, Almanya'ya gittiğinde değil..

Bu arada ne üzerime vazife ise böyle bir izleme, takip bir nevi -siz seversiniz- Sauron'culuk oynamak falan ner'den çıktıysa..


Sevmekten öte bir şey değil bu arkadaşlar.
Nasıl becerdim bilmiyorum(!) ama yeniden sevebilmenin şerefine oluyor sanırım bunlar..

Tüm o egoist mekanizmamızdan fışkırıp, dönüştüğümüz "şey" olarak sevince işler değişik oluyormuş..

1 yorum:

erimov dedi ki...

Yaklasik 445.000 yil once dunyayi ziyaret eden bir dostum bana soyle soylemisti:

"insan gibi bir organizmanin varligini surdurebilmesinin
tek yolu ona boyutlari sinirli bir algi vermekti"...

ne zaman ogrenecektik acaba? "orasi" aslinda tamamen "burasi"..ya da "dun" veya "yarin" aslinda "bugun"...

butun platformlarin birbirine yaklasip kaynasmaya basladigi su zamanda "ohhh iyi ki seviyorum" demekten daha guzeli oldugunu sanmiyorum..

bir de su kocaman ve en uzaklari goren "goz",aynada kendini gorse neler hissederdi acaba??
belki de takip edildigini zannederdi kim bilir aynada ki yansimasindan :)

soyle bir yukselip 10.000 feet yukaridan bakinca baska turlu oluyormus meger sevmek, her seyi isteyen doyumsuz bedenimizden uzaklastikca..

neyse uyku vakti gelmis bak yine dun bugun olmus :)

sagolasin eski dostum Anunnaki..