you belong
where hollow shadows
occlude the light,
in a house, with no doors
spitting smoke;
where lies,
chime like distant falls,
lure untamed woods into fire..
mirabile dictu..
separation is connective
20250704
no, thanks.
20250625
20250617
adalar denizi
Bir insanın derinliklerinde, tamamen kendisi olduğu ve her ziyaretinde kendisine kavuştuğu bir sahil vardır. Başı sıkıştığında ya da kalbi kırıldığında, zihni götürür onu köpüklü sularına. Yine, öyle bir dünyadır ki burası; kötülüğün nefesini ensemizde hissederken bıçaktan keskin, tehlikenin sessizce yayıldığı karanlık ormanlardan sıyrılır sıyrılmaz, saçlarımızı uysal rüzgarlarıyla okşayan, pırıl pırıl güneşin altında gözlerini kırpıştıran sıcacık bir sahil çıkarır karşımıza. Kocaman kollarını açmış, mıknatıs gibi çekerken yüreğimizi tatlı kokularıyla, hiç ses etmeden ve sorgulamadan ruhumuzu kavrar. Sessiz bir bağ kurulur gecesiyle de gündüzüyle de bu sahilin. Kıvrılınca kucağına, karnımızdaki o demirden düğüm çözülüverir.
Başkaları bilmez mi bu sahili? Kimsesiz midir bu sahil? Bir tek bize mi görünür kaybolur yoksa herkesin kendince bir şeyler bulduğu, çakıl taşları biriktiren bir sahil midir...
Gün gelir, en büyük derdimiz olur bu büyük şansın hissettirdiklerini bir gün kaybetmenin endişesi. Ya gün gelir tamamen yok olursa? Ya koca koca siteler dikip çomaklar sokarlarsa o parlayan gözlerine? Bir zamanlar kaleler yapan gülüşmeler ya sönerse aniden?
Endişenin kehaneti doğrudur. Hepsi gerçekleşir. Fakat her şeyin ve herkesin bir diğerinin algısından ibaret olduğu bu dünyada, endişe duymaksızın sevdiğimiz ve endişe duymaksızın sevildiğimizi bildiğimiz sahiller vardır, bunu kimse inkar edemez. Onlar bilir, biz biliriz.
Ve her nerede olurlarsa olsunlar, ruhumuzun derinliklerinde herkese ve her şeye rağmen tamamen kendimiz olmaya devam ettiğimizde, bizi bir saniyeliğine kucaklayan bir anıya dönüşmüş olsalar dahi
o sahiller daima vardır..
20241023
to be continued
"söylenmeyen tehlikeler atlatarak ve sayısız güçlüklerden sıyrılarak" edinilmiş bir zaferin duvarlarında çatlaklar oluştuğunda insan; bir sonra neyi en az böylesine umut dolu bir güçle savunacağını şaşırıyor. zincirleme gelişen olay ve duygu durumlarının tek mesulü değilken, bu umudu da tek bir kişinin yüklenmesi hakkaniyetli olmuyor.
farkındalığın ve yaşanmışlığın dişli çarkında, acıyla oyulurken gözümüz demirden çubuklarla, bir daha cehaletle koyun koyuna olabilir miydi kişi?
uzundur bedenimde değilmiş gibi ruhum. mükerrer günlerin ardından kendime dönüp baktığımda "acaba" diyorum, "daha farklı ne yapabilirdim de, dünya ile denk bir yerde görebilirdim kendimi?" bir tek benim sorumluluğumda mıydı bu yükü sırtlanıp dağların ötesine, vadilere, huzura, aydınlığa, tökezlese de düşmez şaşmaz bir zemine getirmek? bir söz söylersin, ağzından dolanıp zihinlere varana kadar kırk takla atar, anlamı senin verdiğinden misliyle eksilmiş, başkalaşmış haliyle ulaşır alıcısına. kim, nasıl kızabilir ki bu duruma? morf, bir kinesisle senden çıkandan ziyade ulaştığı sonuçta, durdukça anlam kazanıyor neticede. durabilirse...
maksat; olanı, gerçeği, doğrudan o esas eylem bilgisini işaret etmektir sadece. yapılan ve olan. yapılan ve oluşan. işte budur dişlinin gerçekliği, budur demirden çubukların gözlerimize kastı. burayı yadsıdığımızda da, geçmiş olsun. alemde yapayalnız salınır durursun, hakikatin gücüne olan inancın, bilginin kutsal basamaklarından sonsuzluğa yuvarlanırken.
bir yer vardı, insanı insansı, insancıl yapan. kimsenin elini süremeyeceği bir ışık vardı içimizde, yemyeşil kırlarında güvenin koşup oynadığı. insanın kendine olan güvencesi sarsılıyor böyle zamanlarda. insanlığı, insansılığından kopuyor. bu yüzdendir ki, bir başkası kişinin düşüncelerinin bir teline bile dokunup karşılık verse, insan bilir ki o yankı uzay boşluğuna hapsolmayacak. bilir ki, biri onu bir yerden tutacak. o kişi tutunacak bir yer bulacak.
tutunma / tutulma / anlaşılma meselesine biraz göz gezdirince, annenin bebeğini "tuttuğu" ilk anda (kafamdaki referans: Nihan Kaya) bebeğin hissettiği güven yatağının arayışıdır yaşam diye düşünüyorum. annenin de bu manada, anneden ziyade bir bilgi olduğunu varsayıyorum. kişiyi, arayışında daim ve yılmaz kılan. annenin ölümü, bu yüzdendir ki başka kimsenin ölümüne benzemez. kişi, hayatla kuracağı o ilk güvenli, yumuşacık bağlantısını sonsuza dek sürecek bir özlemle takas eder. başka bir kaynakla eşleşmiş, güvende, anlaşılmış hissedene kadar, bağlantının diğer ucu açık kalır. işin kötüsü, burada iyi veya kötü bir anne olmuş olmanız da önemsizdir. anneliğin çocuğa mükafatı da, işkencesi de, budur. oysa öylesine mekanize bir sisteme kurban vermişizdir ki bu tutulma ihtiyacını, üzerine binlerce sayfalık insanlık tarihi daha yazılsa, binlerce kez yeniden kurulsa da dünyanın düzeni sil baştan, o en saf yatağın koynunda çekeceğimiz deliksiz bir uyku, bir daha asla bulmaz bizi. uyuşturanların gücü, uyuşturanlara ihtiyaç buradan gelir. kişinin hayatla, mücadelesiyle olan bağlantısında, kendine olan inancında, salim kafayla yeniden tesis edilmesi gereken güven duygusunu münferit bir çabayla söndürmek isterken. akıntısı, dalgası, fırtınası bitmeyen bilinmezlik denizinde, anca bu şekilde rahatça öldürebilir zamanını.
zamanla ilişkimizde tutulma ihtiyacı öylesine önemlidir ki, herhangi bir şeyi yapabilme gücümüz, canımız, vicdanımız, duygularımızın (ve onlarla en iyi ne yapabileceğimizin bilinci) kaynağı (thymos) ile bütünlüklü; günün sonunda, karşılığını bir başka yerden almamıza gerek olmaksızın kendimizi, kişiliğimizi (üretimimizi) ortaya koyduğumuzda hissettiğimiz şey; tatmin duygusunu doğurur.
20240810
girdabın ebediyetinden,
bir kabukla çıktın
bu denize.
iki kürek ve iki göz,
iki dudağın arasında da
tutturmuştun
altından bir söz.
kıyıya vardığında bulduğun ev:
iki oda, iki pencere.
tüten bacasıyla,
kargaşasından azade
bir kalple çıktım.
bekliyordum.
şimdi, korkum;
girdabın uğultusu
ve kancalı dili
yutacak bizi.
ne dersin;
iki omuz ve iki kafa
çıkarabilir miyiz bu kabuğu
kendi sularına?
20240525
bir gece kuşunun gagasındadır
sönük yıldızın bahar dileği.
cılız ama duyulur uzaklardan bile
şarkısının çilesi.
vermesi gereken kadarını vermiş,
kapatmıştır tüm defterleri.
ve böylece;
hiç beklemediği yönden doğup
umudun sıcak eli-
sağlam bir kalenin duvarlarından içeri,
girmiştir cesur bir adamın yüreğinde.
20240309
leverage
i see you
and i know
the glance is brutally sharp
altering your mind,
forcing your selective amnesia.
i know you're uneasy,
i know you fake you're cool with it
oh, how sweetly
how smoothly you've become
a nobody,
a beggar,
a random passer by..