20140926

ibo'nun dediği gibi: sen aşıksın arkadaş.

çok ikiyüzlüyüz *küfür*

bir an geliyor, her şey aydınlanıveriyor. (j.s. foer'a selam)
'ego'n tarafından örtbas ettiğin ama 'id'inde daima şahlanıp duran, kısacası; görmezden, duymazdan geldiğin her şeyi görüyor ve duyuyor olmanın verdiği bir rehavete dalarak, kalabalık bir ortamda, ağır çekimde, herkesi zırhları ve hatta derilerinden kurtulmuşçasına sert bir çıplaklıkla gördüğün o an; kendini her şeyin üzerinde, -belki biraz da narsizmin kollarında- orgazmdan daha zevkli anlara örnek gösterilebilecek bir haz denizi içinde seyrederken buluyorsun...
bugüne kadar yüzüne söylenen yalanlar, saklanan gerçekler, herkesin gözünde, kaşında satır satır; ellerinde, kollarında, duruşunda, saçlarının tellerinde bile pırıl pırıl parlıyor. enfes bir duygu!
o andan sonra zaten hiçbir şeyin önemi yok. ne kişilerin, ne ilişkilerin, ne birlikteliklerin, ne arkadaşlıkların ne seçimlerin, ne de insan olmanın...
herkes komik, her şey boş; varlığının lüzumsuzluğu, tüm bu duygusal dalgalarımız, sığındığımız insansı kıyılar, politik maymunlar, apolitik çöplükler, atlanılan köprüler, ölen binlerce insan...
hepsi bir koca boşluk oluveriyor.

kısacası: sen < diğer şeyler.

ama ego öyle enfes bir şey ki şahlanan domuzuna bir dur diyor. o aydınlanma anı yakalayamadığın bir kelebeğe dönüşüveriyor. dünyevi gerçekliklerin, geyiklerin ve her zamanki şeylerin arasına geri düşüveriyorsun.
yine insana dair bir şey oluyorsun. ağır çekimden şimdiki zamana geçip içkini yudumlamaya devam ediyorsun.
"hiçbir şey olmadı, sen hiçbir şey görmedin..."

hayat böyle bir şey işte.
irrasyonel yaratıklar olarak her şeyi rasyonalize etmeye çalışıyoruz.
ama her şey aslında orada. beş duyunla onaylayamasan da.

e tabii, serotoninin olmadığı yerde gerçeklerden daha acı ne olabilir?

ha bir de, her hikayenin iki ucu var.
"quis custodiet ipsos custodes?"

hadi bakalım. çuvaldızı da kendimize batıralım.

----

saniyenin 1/183047108741'i kadar zamanda akıldan geçenler vol.858490

Hiç yorum yok: