20120108

in gremio matris..

kökler ve benlikten kurtulmak.
kendinden kurtulmak.

bizde bir alışkanlık var. biri bir şey anlattığı zaman, heyecanla, kendimizde ona muadil / mukabil ne var diye kısa bir soruşturma yapıp "bende de..." diye cümle kurmaya başlıyoruz.
karşıdaki insanın anlattığ şey, yok olup gidiyor ikinci insanın "bende de" diye göstermek istediği ikinci mevzunun gölgesinde.
diyalog, harp değildir. taraflar karşılıklı hareket etmez. (müdafaa!)
bizde, her nasılsa, garip bir şartlanma ile, en hoşumuza giden / gidecek olan diyaloglar bile bu şekilde gelişiyor, yürüyor.
bunun dengesi, karşındaki sana bir şey anlatmak istiyor ve anlattıktan sonra senden fikrini istiyorsa kurulabilir.
insanın kendi tecrübelerini aktarması, örneklerle karşısındakinin çıkmazlarını aydınlatması da bir o kadar insani bir dürtü. ama konuşmadan önce, düşünmek lazım. iki kere, üç kere, beş kere. (hız, değişken tabii)

geçenlerde annesi daha çok yeni ölmüş bir kız, kendi derdini anlatırken biri kalkıp "benim de anneannemin annesi" diye lafa başladı ve gülerek bir takım şeyler anlattı.
işin kötüsü, bu, insanda çok garip hisler uyandırıyor. sempatik değil.
hatta belki "senden beterleri var bu dünyada, sus, otur kendi derdinle ve kimseye bir şey anlatma" hissi bile uyandırıyor.
peki ya aynı insan, kızını kaybetmiş bir annenin karşısında da aynı şekilde mi konşacaktı? muhtemelen...
algı, duyarlılık, tepkiler... bunlar, 'acı' gibi neticelerin temel gereçleri.
acı-sevinç gibi ikizlerin var olabilmesi için bunlar lazım. bunların çalışmasında bir bozukluk olmasa bile, kendimize göre farklı gelen durumlar karşısında var olma ve varlığı ispatlama dürtüleri uyanıveriyor. bunlarla ve bunlara göre iletişim kuruyoruz etrafımızla.
ama hep unutuyoruz ki, iletişim, bir strateji değildir kurmaya mecbur olduğumuz...
veya kendimizde var olanın ispatıyla çıkmamalıyızdır belki de diğerinin karşısına.
terapinin güzel tarafı o. kulak kesilmiş bir terapist ve danışan -ki burada daha da güzelleşti kelime- bir odada konuşmadan bir seans geçirebilirler de.

...

beyinden geçenlerin 3/82983 gibi bir oranda yansımasıydı bunlar.
geçiniz.


bir de,


Fidan...
seni hiç tanımıyorum. sen de beni tanımıyorsun demek isterdim ama bence her şeyi görüyorsun şu an.
omnividens oluşun tam göbeğindesin belki de..
burada ne yok idiyse, orada var. biliyorsun.
onlar da biliyor.
bizim buradan konuşmamız saçma belki, onu da biliyor, gülüyorsundur belki hatta.
ara sıra bize de anlat. eğer uğramak istersen, uyuyabildiğim günlerde rüyaları aydınlatırsın belki..
huzurla, sükunetle uyu...

1 yorum:

Sophie dedi ki...

latince eğitiminin vermiş olduğu güzellik midir bu hassasiyet? aklındaki böyle güzel yansıtma ya da dile dökmüş olma.her kelimesine hisleri de serpiştirme.biçimsel olan yazının bile böylelikle birilerine dokunmadan/etki bırakmadan geçemiyor.

belki sadece sana aittir bu nesta,onu tam kestiremiyorum.ama her harfini işitmiş(duymuş/hissetmiş) gibi oluyor seni okuyan insan.

''in gremio matris / annenin göğüsünde(sinesinde)''yatsın madem o gidenler.

mailin için teşekkürler,ayrıca yazacağım Can Nesta,ben de seni sevgiyle kucaklıyorum.