20110903

pms kafası diye bir şey var. net. dış kimyasallara gerek yok.
içerde zaten kıyamet kopuyor:


geçmek bilmeyen yazma isteğini bir şekilde dizginlemek gerekiyordu. deniyorum o halde, haydi bakalım. murat ne çok üzülüor etrafta değişenlere, gitmekte olan kafalara. ben üzülmek konusunda artık düşünceliyim. acı ve ağır da olsa değer verdiğin insanların omuzları, o 'yükü' taşıyacak kadar kuvvetli olamayabiliyor. değişik şeyler bunlar
.........

bugün büfede yanımda duran kızın kim olduğunu hiç öğrenmeyebilirdim. o dilenci -diyeceğim- kız benden yardım istemiş olmasa, onca saati markette geçirmeseydik, sonra benden bir de tost istemiş olmasaydı o kızı hiç görmeyecektim
....

görmek, yaşamak, sindirmek ve hareket etmek. hayat böyle bir şey işte. karar ve hareket arasındaki dilimde de detaylar. "detay" deyip geçmek veya bir bütün olarak algılamak.

............

olaylar, bu kadar açık ve net bir şekilde bir diğerini bu denli yakından etkileyebiliyorsa, ego denen şey ben/benci/bencil olandan ziyade, sen ve sence senci(l) şeyleri alakadar ediyor.
ben yalnız olsaydım ve yardım istemiyor olsaydım bu seni alakadar etmeyecek ve beni, yardımını geri çevirdiğim için bencillikle suçlamayacaktın. bu 'bencillik'in ilk maddesi aslında sensin. sen yoksan, ben de yokum.



pms böyle bir şey işe. sabah kalkınca magazin programı falan da izliyor insan. duymadan, algılamadan öylece bakıyor ekrana.
iç kimyasalların işi bitince, dış uyuşturucular iş başında.

Hiç yorum yok: