20110904

"De Amicitia" da, Cicero ters döndü..

yarın sanki resmen sonbahar gelmiş olacak gibi bir his var içimde.

bir daha uzunca bir tatil yapılamayacak bir döneme giriliyor, iş başlıyor, provalar başlıyor, hemen cuma günü bir konser var...
yoğunluk başladı. yoğunluk demek, serin hava demek. botlar, çizmeler demek. parkalar ve hırkalar. ve buna eşlik edecek başka ıvır zıvırlar.

keşke bu dönemlerde daha sakin, daha çiçek açmış, daha anlayışlı, daha gevşek olabilseydim. etrafımdaki onca insanın gerginlik yüzünden çekip gitmesi ve yaka silkmesi çok üzücü. hayal kırıcı, heves kırıcı. buna benzer nahoş şeyleri en sevdiklerinden duymak da öyle. insanın gözü açılıyor büyük bir şokla, iyi hoş da; bunu tek başına nasıl çözebileceğimi çok net göremeyebiliyor insan.

hayattaki en büyük korkusu yalnız kalmak olan insanları düşünüyorum bazen. tam olarak neye sarılıyorlar acaba, korkuyu besleyen ne, neydi?

benim baktığım yerden, yalnız kalınca insan düşünüyor; neyle ve kimle kaldığını.
gece tek başına iki kişilik bir yatakta çapraz yatarken ve uyuyamazken düşünüyor neyi/kimi kırdığını, kendisinin nasıl kırıldığını.
iki taraftadan da kantarın ayarını bozmadan bakabiliyorsa, ne mutlu ona.


.....

arkadaşlık zor bir olay. neyi nasıl verdiğinle alakalı o arkadaşlığın bağları. kendini kandırıyor olabilirsin. o çok gerzekçe bir olay da, onu kandırıyor olabilirsin, en kötüsü. onun kadar büyük gerzeklik yok.
verdiğin zaman almayı bekliyor musun? yoksa, almaksızın mı veriyorsun? ne veriyorsun, ne alıyorsun? vermiyorsun ve almıyorsun da; böyle mi yoksa?


"sen mi alamadın, ben mi veremedim?
"

hiç bunlarla alakası yok aslında ve bunların hepsi kuru gürültü mü?
doğal olan ne?
sadece doğa ve hayvanları izleyerek ne öğrenebiliriz?



döneminin doğal salınımındaki kimyasallar, gururla sundu.

Hiç yorum yok: