20110503

iletişim

kullandığım bu bilgisayar aslında annemin.
aldındığı günden beri de iki kullanıcısı var.
biri sumucuk, biri de nesta.

annem öldüğünden beri de çok nadir girdim onun hesabına. görmem, öğrenmem gereken bir takım bilgiler, notlar var mı diye bakmaya...
o zamanlardan birinde de önce birbirimize yolladığımız maillerin bazılarını word dosyasında sakladığını görmüş, bulduğumda hepsini hemen okuyup önümdeki 2-3 günü bunun etkisi altında geçirmiştim. insanı önce çok ağlatan ama hatırladıkça hoşuna giden şeyler bunlar. o zaman okuyup da anladığın şekille alakası olmayan bir idrak ve algıyla okuyup bambaşka şeyler çıkarabiliyor insan okuduklarından.

bugün de böyle bir şey oldu. "şeytan dürttü" derler ya, onun hesabına girdim, başladım "belgelerim"i kurcalamaya. bir de baktım, 4 tane "msn" başlıklı kayıt var. merak!
açtım hemen, msn konuşmalarımızı kaydetmiş.
bir tanesi babamı tam olarak anca 24 yaşında anladığımı ve en azından 20-21 yaşına kadar bizle yaşasaydı hiç de fena olmayacağını düşündüğümü beyan ettiğim bir kayıt, annem kesinlikle tam tersini savunuyor ve zamanın yaptıklarına hiç "keşke" demiyor.

diğeri, ekin berklee'nin sınavı için atina'ya gittiği zaman ekin'le msn konuşmasından bir kısım...
bana heyecanla "bak ekin'le konuştum, böyle böyle diyor" diye yazmış.
ekin aynı gün dönüyormuş.

bir diğeri, benim pek buhranlı bir anıma gelmiş bir serzeniş; hayatı, arkadaşlarımı ve beklentileri sorgulamış ve bol bol küfür etmişim. o da arada "bok çiş kaka" demiş, hemen aklıma "başak vaşak taşak" geldi, onlara bir posta ağladım tabii.

bir diğeri de erman'la ilgili bir üzüntüyü ona anlattığım bir kayıt.
bana "arabanız da var, atlayın gidin arnavutköy, bebek, olamdı adalar... ne güzel günler var bak şimdi önümüz bahar, gezin, biraz kafa dinleyin. bir öğle tatilinde kaçır onu bir yerlere, 'hadi bugün şuraya gidiyoruz, benimlesin bugün' de" demiş.

ben de "bir kadın olabilsem, neler neler yapıcam" demişim...


e haliyle 1 saati bunları okuyarak ve bol bol ağlayarak geçirdim.
ağzımda yine garip bir tat var.
gözlerim yanıyor.
yeni bir yas dönemine girdim anlaşılan. üzülmek ve sindirmek için zamanı iyi kullanmak istiyorum. çeke çeke. o nasıl kullanılmak istiyorsa, o şekilde..

ama bu gibi durumlarda, diş ağrısı mı, çok çişin gelmesine rağmen o esnada tuvalete gidememek mi yoksa anneyi özlemek mi; "bunlardan hangisi daha kötü acaba?" diye düşünürken buluyorum kendimi... bunu da bir türlü engelleyemiyorum...

zamanı çekiştirmek mi demiştik?

Hiç yorum yok: