20100218

all about civ..

içerde, lille osc-fb maçı var. erman tv karşısında. ben içerde, odamda, bilgisayarın başında içinde bulunduğum çemberin içinde olan bitenlerin neye benzediğini anlamaya çalışıyorum. mraz'ın we sing, we dance, we steal things albümü eşlik etmekte duruma...
güzel şeyler yapmış şu adam ya, evet... bugün ekin'le konuştuk. birbirimizi özlediğimizi belirttik karşılıklı. konuşmamızın bir yerinde, "bi" diye bir nota olmadığını, bu işin okulunu okuduğunu ve bu işi iyi bildiğini "yok yok yok öyle bi nota yoook" diye direterek destekledi ve beni güldürdü.
ben de okulunu burnuna sokmasını, gözünden çıkarmasını istedim. bunun karşılığında alınacağını düşündüm ama o "ne kadar yakınsın, sanki hemen oracıkta gibisin, iyi ki varsın." diyerek beni şaşırttı..
sonra düşündüm; binlerce kilometre ötede amerika birleşik devletleri'nden seslendiği bilgisayarından kafasını dışarı uzattığında kocaman bir boşluk görüyor olduğunu düşündüm. kendisini şimdiye kadar sarıp sarmalamakta olan bir sürü insandan uzak, bir sürü yeni tanıyor olduğu insanın arasında var olmaktaydı. ama bir seçim yapması gerekse, orayı tercih ederdi. çünkü bi'kaç ay önceki kısa ziyaretinde bile boston'daki evini özlemişti. ne acayip değil mi?
oraya giderken sahip olduğu tüm bilmezlikten kaynaklanan korkular yerini başka şeylere bırakmış.
şeyler bu kadar hızla başkalaşırken insanların kafalarından geçenlerin abesliği burda bağırmaya başlıyor işte.
ama inatla savunacağım bir yanı var mevzunun... sanırım ben hala onunla aynı tahta sırayı paylaşıyorum. aynı düzleme popolarımızı koyup düşünüyoruz. aynı şeyleri düşünmüyoruz, evet, ama aklımızdan birbirimiz ile alakalı geçen şeylerin düzlemi o kıçımızı kurtaran sıra kadar "bir" işte..

bunu hissetmek de insana salakça bir güven veriyor.


popona iyi bak, ekin... seviyorum seni ..


Hiç yorum yok: