kendi yatağımda "yalnızca uyumak" istediğim en son anı hatırlamakta güçlük çekiyordum.
Zamanın nasıl da koca adımlarla uzaklaşıp gittiğini hatırlatan şu kitabın sayfalarını çevirdikçe, bir o kadar daha okumam gereken sayfalar gözümün önünde hızlı çekim akıp giderken, camdan dışarı bakıyordum ve "bugun nefes alınabilecek güzel bir gün" diye düşünüyordum..
Mevsimin bu gününde bile çimenler hala yeşil ve toprak hala sıcak gibi geliyordu.
Çünkü içerdeyim ve dışarda kulaklarımı ısıracak rüzgarın sesi buradan işitildiğinde, genelde boğuktu.
Bir zaman sonra, akşam yiyeceğimiz kalkan balığının düğmelerini düşünüyordum.
Üzerindeki o "düğme"lere gerçekten "düğme" mi deniyor, yoksa, sırf annem onlara düğme dediği için ve bunun kesinliğinin tartışılmaz olduğunu düşünerek kelimenin gerçek karşılığını sözlükte karıştırmayı hiç akıl etmediğimden mi bilmiyorum; onlara hala "düğme" demeye devam ediyordum..
Anneme dokunmuş, gözlerinin içinden geçmiş, onunla bir şeyler paylaşmış, gülüp nefes almış, onunla uzaklara dalmış ve en azından bir kere ona sarılmış, ağaçları düşünmüş ve bahçede bir tur atmış, ona bir şekilde dokunmuş ve şu an uzaklarda olan herkesi tahammül edilemeyecek kadar çok özlüyordum çünkü; onlar kanlı-canlıydılar ve benim somut şeylere bakmaya olan hasretim, anneme olan hasretimle eşdeğerdi ve bu her şeyi bir anda küle döndürüyordu.
İçimde başka, dışımda başka şeyler olup biterken bu özlemin hesabını şu an hayatta olanlardan çıkarmam; yapabileceğim en büyük bencillikti.
Ama yine de buna engel olmanın bir alemi, çaresi, nedeni yoktu..
Bu bir zaaf idiyse; zaafın beni kontrol etmesine zaman zaman izin vermeliydim.
Bunun, beni öldürebilecek bir kimyasal olmadığı gerçeği; göreceğim zararı azaltmıyordu. Aynı şekilde acı çekiyor, aynı şekilde zarar veriyordum. Bunun aslında kaldıramayacağım bir yük olduğunu söyleyenlerin hayatlarında bir kez bile gerçek bir sorumluluk almadıklarını anımsadıkça; hepsi birden anlamsızlaşıyordu.
Sadece tek bir şeyin anlamı vardı, o da; benim sadece beklemek zorunda olduğumdu.
Bu bekleyiş ben son nefesimi verene kadar devam edecek olsa da, geride kalanlara bırakacağım yükler, onların kendilerini bir kenara atıp bu yükleri taşımaya dalmalarıyla; benim çektiğim her şeyle teker teker yüzleşecek olmalarının bir sinyali, tarihin tekerrürü veya basitçe "kader" olarak adlandırılabilirdi..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder